Babam ve Silahları
Babam çocukluğundan beri silahlara meraklıymış. İkinci Dünya Savaşı sonlarında Alman askerleri eski Yugoslavya üzerinden kaçarken onların ortalıkta bıraktıkları tüfeklerden birkaçını almak istemiş babam. Almış da ama onu gören bir Alman askeri, elindeki tüfekleri alıp bir de tekme savurmuş babama. Kolunu tekmeye siper etmeye kalkan babamın -ki o sıralar on üç yaşlarında olmalı- koluna denk gelen postal, bir süre o kolun askıda kalmasına yol açmış. Peki uslanmış mı babam?
Ben babamı tanımaya başladığımda beş yaşlarında olmalıyım. Okula gittiğimi anımsamıyorum. Bir süre eve gelmedi babam. Otobüs çarptı, hastanede dediler. Bir gece kapı açıldığında, beklemediğim bir anda olmalı, şaşkınlık ve sevincim kalmış belleğimde, babamdı gelen. Ama babamın akşamları gelmeleri mutluluk getirmiyordu genellikle.
İlkokula gidiyordum, akşamüstü babamın işten eve döneceği yolun başında beklerdim. Uzaktan onu gördüğümde karşılar ve sevinirdim. Elimi tutardı, eve kadar böyle yürürdük. Böyle anlar çok değildi, ben babamı belli bir süre bekler, sonra gelmesinden umudumu kesince boynu bükük bir biçimde eve dönerdim. Annem durumu anlardı.
Babamın dışarıda bir “vukuat”ı olmadıysa evde annemi ağlatırdı. İçmiş gelirdi, anneme bağırırdı, vururdu da sanırım. O zamanlar yan evdeki amcamlara kaçardım babamdan. Bir keresinde elindeki kamayla aynayı kırdığını anımsıyorum. Süngü gibi bir şeydi, sapı kemikten düz ve sivri bir kamaydı. Amcam evdeyse sevinirdim, bize gelirdi, kardeşini azarlardı. Babam, ağabeyine saygılıydı, susardı. Ona karşı çıktığını hiç görmedim. Ayık ya da sarhoş…
Uğursuz akşamların birinde bir haber geldi, baban kahvehanedeki camları kırmış diye. Sonra bir bekçiyle takışmış. Babamın eve gelip kamasını ve av tüfeğini alıp çıktığını anımsıyorum. Sonra karakolda olduğunu duyduk, bekçiye silah çekmişti. Babamı “büyükleri” bir biçimde oradan çıkardı ama kama ve tüfeği yoktu.
Babam yine uslanmamıştı. Avcılar kulübüne üye olup bir av tüfeği edinmişti bir süre sonra. Ama ben de serpilip gelişmeye başlamıştım. Babam yine körkütük bir akşamında anneme tüfeği doğrultup tuhaf şeyler söylüyor: “Seni öldüreyim mi, öldürürüm bak!” Tüfek dolu. Dakikalar uzadıkça uzuyor, görüntü değişmiyor. Annemin önüne geçip “Önce beni vur!” dediğimi unutmayacağım hiç. Babam da unutmayacak ve bir daha içtiğini görmeyeceğim.
Babam uslanmıştı, silah da içki de yoktu artık yaşamımızda. Olağan bir biçimde yaşıyorduk. Sonra olağanüstü bir şey oldu. Babam eve gelmedi yine ama bu sefer gelemedi. Yıllar önce otobüsün yarım bıraktığını, arkasından gelen bir araç tamamladı. Birden büyümem gerekti.
0 Yorum:
Yorum Gönder
Kaydol: Kayıt Yorumları [Atom]
<< Ana Sayfa