19 Temmuz 2023 Çarşamba

 

Babamın Kalemleri

Babam, kalemlerini çok severdi. Sanırım, çocukluğunda güzel kalemleri olmamıştı. Onun anlayışına göre güzel ve uygun fiyatlı kalemler bu son döneme denk gelmişti. Bence, bilgisayar, cep telefonu gibi buluşların çok yaygın bir biçimde kullanılması da kalem fiyatlarını düşürmüştü.

Babam, bu kalem merakının, hevesinin, giderek tutkusunun ev ekonomisini etkilememesi için, banka ve marketlerin kampanyalarını düzenli bir biçimde izler olmuştu. Çünkü beğendiği kalemleri, satış sitelerinde sürekli izliyor, fiyatını kendince uygun bulduğunda eve sipariş ediyordu. Bankaların verdiği puanlarla ve market indirimlerinden elde ettiği puanlarla bu kalem alışverişini denk getirmeye çalışıyordu. Ona sorarsanız, bu kalemleri bedavaya ya da çok ucuza getiriyordu. Anneme sorarsanız, gereksiz alışverişlerinden biriydi babamın.

Zaten anneme göre, babamın bütün alışverişleri gereksizdi. Babam, ucuzluk ve indirim zamanlarında diş macunu, diş fırçası, ağız suyu, şampuan, duş jeli, krem, deterjan, pamuk, kâğıt havlu… gibi dayanıklı tüketim maddelerini stokluyordu. Öyle ki kimi ürünler birkaç yıl yetecek miktardaydı. İlk bakışta gereksiz masraf gibi görünen bu durum, ülkemizde enflasyon yükseldikçe mantıklı bir duruma dönüşmüştü. Çünkü bu mallardaki fiyat artışları bizi hiç etkilemiyordu. Bu ürünlerdeki enflasyon bize çok geç yansıyordu. Bu ürünlerin bir bölümü sanal market alışverişi biçimindeydi, yakın marketlerden geliyordu. Dolayısıyla içinde peynir, börek, yoğurt, döner gibi daha güncel ürünler oluyordu. Asıl sorun, tek kalem getiren kargocuların gelmesiydi. Zavallı babam, annem kızmasın diye kırk takla atardı. Kitap daha “masum” bir alışveriş sayıldığı için, babamın pek çok kalemi eve “kitap” diye girmişti; bir bölümü mürekkep kartuşu, bir bölümüyse bitkisel ilaç diye…

Babam, kargonun kalem getireceğini bilir, kargo aracını kâh internetten kâh evin yola bakan penceresinden izlerdi. Bunu yaparken en önemli amacı, kargocunun zile basmadan sessizce kalemi teslim etmesini sağlamaktı.

Babam, kalem kargosunu alınca bir süre ortadan kaybolurdu. Bir kez tesadüfen gördüm: Babam, annemden gizli bir köşede kargoyu açıyor, kalemin sağlam gelip gelmediğini denetliyordu. Her şey yolunda ise ve gelen kalem dolmakalem ise, mürekkeple ya da kartuşla kalemin nasıl yazdığını inceliyordu.

Babam, bu kalem alma işine kendini iyice kaptırmıştı. Günde birkaç saat, bilgisayar başında kalem inceliyordu. Ülkemize dışarıdan az sayıda getirilen kalemlerden de aldığı oluyordu ancak bu kalemler daha pahalıydı. Benimle paylaştığı bilgilere bakılırsa bu tür kalemleri çok az alıyordu. Onun, kalem konusunda en sevdiği ülke Çin’di. Çünkü kalitesine göre, fiyatı en uygun olan ürünleri Çin yapıyormuş. Gerçekten de babamın kalemlerinin çoğu Çin malıydı. Babam, Çin malı kalemler uğruna Çinli bir kadınla bile evlenebilirdi!

Ben, dolmakalemden hoşlanmazdım. Bana göre, tükenmez ve roller kalemlerden sonra dolmakalem “çağdışı” bir konuma düşmüştü. Babamsa hâlâ mürekkep şişeleriyle uğraşıyor, ellerini kirletiyor, mürekkebi kuruyan kalemlerini açmak için bardağa koyduğu ılık sulara kalem batırmakla uğraşıyordu. Kalemlerin her yerini merakla inceliyor, her birini sevgi dolu gözlerle izliyordu.

Bu kalem seviciliğine denk geldiğim kimi zamanlarda bana kalemlerden söz etmek isterdi. Doğrusu bu konu pek ilgimi çekmezdi. Ama bir seferinde yaptığı “modifiye” ilgimi çekmişti: Aynı tipte ve markadaki iki tükenmez kalemi çaprazlama birleştirmişti. Lacivert tükenmez ile krom tükenmezden, altı krom-üstü lacivert bir kalem ile altı lacivert-üstü krom bir kalem yapmıştı. Doğrusu bu değişimi ben de onaylamıştım, böylesi daha güzel olmuştu.

Babam neden kalemlere bu kadar takmıştı? Bu yalnızca, eskiden istediği kalemlere sahip olamamaktan mı kaynaklanıyordu? Annem neden babamın aldığı her şeye kızıyordu? Kalemler neyse de annem, babamın aldığı havuçlara, çay bardaklarına hatta ekmeğe bile kızıyordu. Ekmeğe neden kızıyordu çünkü sabaha bayat ekmek istemiyordu. Babamsa sabah erkenden ekmek almakla uğraşmak istemiyordu.

Anladığım kadarıyla babamla annem geçinemiyordu. Artık, nedense, aşkla başlayan ilişkileri otuz yılın sonlarına doğru çatırdamaya başlamıştı. Kalem, ekmek, havuç… tartışmaları bu durumun bir yansımasıydı.

Zaten yoktan yere gibi görünen bu tartışmalara bir gün nokta kondu: Babam evi terk etti. Dolmakalemlerinin hepsini götüren babam, krom-lacivert tükenmez kalemlerin birini “oğluma” notuyla -iki yıla yakındır yalnız yattığı- yatağının yanındaki komodine bırakmıştı.

Babam, kendisine karşı hiçbir sabrı, saygısı, sevgisi kalmayan annemin yerine kalemlerden sevgililer yaratmıştı!

 


 

18 Haziran 2023 Pazar


 Gidene Ağıt

gidenlerden geriye
sessiz çiçekler kalır
bir de
solmuş şarkılar
kimselerin bilmediği
kalpler gidenle dolar
(Ali Türkseven)

12 Haziran 2023 Pazartesi

 

Kafanızı Kontrol Edin

Bağımsız Kafa: Savunduğu, desteklediği görüş, oy verdiği parti büyük yanlışlar (terör, cinayet, “çökme”, rüşvet, hırsızlık, mafyalaşma, mafyayla işbirliği, halk düşmanlığı, çevre ve hayvan düşmanlığı, adam kayırma… vb) içine düştüğünde, bu “sorun”u gören, eleştiren ve desteğini çekendir.

            Bağımlı Kafa: Kısaca yukarıdakinin tersidir.

 

Gözlerinizi kontrol ettirin

Eğer  terör, cinayet, “çökme”, rüşvet, hırsızlık, mafyalaşma, mafyayla işbirliği, halk düşmanlığı, çevre ve hayvan düşmanlığı, işsizlik, açlık, adam kayırma… ve benzerlerini göremiyorsanız, gözlerinizi kontrol ettirin.

 

            Vicdanınızı kontrol edin
       Eve ekmek götüremeyen babaların yaşamına son verdiği, çocukların bile "yiyecek için" çalışmak zorunda kaldığı, öte yandan saraylarda padişahlardan bile daha konforlu bir hayat sürdürenlerin olduğu bir dünyada içinizde bir yer titremiyorsa vicdanınızı kontrol edin, yok mu?

7 Haziran 2023 Çarşamba

         Kendi Adını Paragraf Sorusunda Görmek

        Söz konusu deneme sınavına giren bir öğrencim gösterdi. Soruları çözerken benim adımla karşılaşmış. Şaşırmış, doğrusu ben de şaşırdım.



6 Haziran 2023 Salı


"Yandaş"la İlgili Uydurmalarım/Yakıştırmalarım


("Yandaş"ı, "halkı soyanları alkışlayan" anlamında kullanıyorum.)

Varma yandaş yanına, kara bulaşır.
Yandaş yandaşa baka baka kararır.
Bana yandaşını söyle, sana kim olduğunu söyleyeyim.
Bir yandaşın nesi var, iki yandaşın sesi var.
Hazıra yandaş dayanmaz.
Damlaya damlaya yandaş olur.
Evdeki hesap yandaşa uymaz.
Ev alma, yandaş al.
Keskin yandaş, küpüne zarar.
Acele işe yandaş karışır.
Denize düşen, yandaşa sarılır.
Yandaş yandaşlığından vazgeçmez.
Besle yandaşı oysun gözünü.
Yandaş, çıktığı deliği bilir.
Komşuda pişer, yandaşa düşer.
Minareyi çalan, yandaşını hazırlar.
Yandaş yaşken eğilir.
Yandaşın yolu birdir.
Armudun iyisini yandaşlar yer.
Yandaş doymam, tok acıkmam sanır.
İki yandaş bir koltuğa sığmaz.
Yandaşın adı çıkacağına canı çıksın.
Yandaş beşer, bazen şaşar.
Yandaş yedisinde neyse yetmişinde de odur.
Yandaş çiğ süt emmiş.
Yandaşı an, çomağı hazırla.
İş yandaşın, kılıç kuşananın.
Yandaş ürür, kervan yürür.
İyi yandaş babayı vezir, kötü yandaş rezil eder.
Yandaş yandaşı bıçaklamış, sonra dönmüş kucaklamış.
Yandaş et derdinde, koyun can derdinde.
İyi yandaş kara günde belli olur.
Yandaş geliyorum demez.
Yandaş gelen yerden tavuk esirgenmez.
Kendi düşen yandaş ağlamaz.
Yandaş yandaşı çeker.
Kılavuzu yandaş olanın burnu boktan kurtulmaz.
Yandaşı dövmeyen dizini döver.
Yandaşta da sakal var.
Yandaşın ettiği yanına kalmaz.
Kimse yandaşım ekşi demez.

 İlginç Bir Benzetme

Bir öğrencim "Filozof  Atakan"ı bana benzetmiş. Ne yalan söyleyeyim, bu benzetme hoşuma gitti.

Felsefe kitapları ile ilgili düşüncelerini söylediği bir video ile sosyal medyada gündem olan "Filozof Atakan", bir zamanlar Türkiye'nin gündemine oturmuştu. 5 ayda 250 felsefe kitabı okuyan Atakan Kayalar, konuşma üslubu, felsefeye merakı ve yaşının ilerisinde bilgisiyle dikkat çekmişti. (Basından)



22 Mart 2023 Çarşamba

 

                  Solcuların “Saflığı” Üzerine

                Biz solcuların “saf” olarak nitelendirilmesini ilk kez duyduğumda doğrusu çok şaşırmıştım. “Solcuları seviyorum, çok saf oluyorlar.” demişti o kadın. Kocası kendinden epeyce büyüktü, adam Amerikalıydı ve sanırım ajandı. Kadın, “uyanık” görünen, ne iş yaptığı pek de belli olmayan biriydi. Kadının bu sözünü dolaylı duymuştum. Doğrudan duysaydım tepkim ne olurdu bilemiyorum (gülümserdim sanırım). Aynı binada oturuyorduk.

                 Kadının “saf” sözcüğünü “kolay kandırılabilir, her şeye çabucak inanan” anlamında kullandığı, konuşmanın bağlamında anlaşılıyordu.

                Saf göründüğümüz, belki de öyle olduğumuz vurgusunu ikinci kez duyduğumda da çok şaşırmıştım. Çünkü bu kez vurgulama daha “şiddetli”ydi: Bir okulun aile birliği yönetim kurulu toplantısındayız. Ben orada öğretmenleri temsilen bulunuyorum (“saf”ım diye arkadaşlar beni seçiyor). Konunun ayrıntısını unutturacak denli çarpıcı bir söz duymuştum. Dışarıya para verilerek yaptırılması düşünülen bir iş vardı. İşin ne olduğunu unuttum, bir öğretmen bunu yapabilir miydi bilemiyorum. Etkili bir kadın veli “İdealist, solcu bir öğretmen yok mu bu işi yapacak? Hem de para vermemize gerek kalmaz, bedavaya getiririz.” türünden  bir şeyler söyledi gülümseyerek ve bana da bakarak.

                Ben gülümsemekle yetindim. Geldiği aileyi bilemiyorum ama kocası varsıldı. Kendisi güzel ve bakımlı (acaba bu yüzden mi varsıl koca?), ayrıca “sosyal” işleri seven bir kadındı. Daha sonra “hayırsever(!)” bir varsıl derneğinde de etkili olduğunu basında görmüştüm.

                Kendilerini “zeki, uyanık” sanan bu varsıl ya da varsıl özentili tipler, “solcu idealleri” olan kişileri “saf” buluyordu.

                 Düşündüm de, ben de “sol idealler” uğruna epeyce saflık etmiştim. Öyle ki, biraz “uyanıklık” yapmaya çalışan kimi solcu arkadaşları görünce bu yaptıklarını solculuklarına yakıştıramamış, onların solculuğundan kuşkulanmıştım. Öyle ya “uyanıklık, dolandırıcılık, üçkâğıtçılık” yapacaklarsa “sol yan”da ne işleri vardı?

                Düşünmeyi seven bir arkadaşımla şunu tartıştığımızı anımsıyorum: Kişiliğimiz böyle (eşitlikçi, özgürlükçü, barışçı, doğasever, hayvansever vb) olduğu için mi solcuyuz, solcu olduğumuz için mi böyleyiz? Vardığımız sonuç şuydu: Böyle olduğumuz için, kişiliğimize uyduğu için solcuyduk. Sözünü esirgemeyen bir memur arkadaş, “sosyal demokrat” olduğu bilinen müdür, bize göre olumsuz bir şey yapmaya kalktığında “Bir de sosyal demokrat olacaksın, yakışıyor mu?” derdi.

                “Sol değerleri” yeterince sindirememiş kişilere de rastlanabilir. Bunlar ya zamanla sindirirler ya da kendilerine “uygun” başka bir yerde konumlanırlar. Öte yandan “sol”, geçmişten geleceğe “özgürlük, eşitlik, adalet, emek, barış, hukuk, doğa, hayvan…” gibi konularda daha ileri, daha güzel, daha mutlu, daha yaşanır bir dünya için “saf” insanları kendine çeken bir görüş olmayı sürdürecek.

                 Öte yandan solcular olarak “kendini zeki sanan uyanıklar”a karşı dikkatli olmakta yarar var. Kullanılmaya da hayır! Ayrıca “empati” yaparken de kendimizi, eşimizi, çocuğumuzu da unutmayalım. Geçmişte kendilerine yeterince özenilmemiş çok kişi var.