26 Aralık 2021 Pazar

 

Şiir Dinletisi

İzmir Atatürk Lisesinde güzel anılarım belki de daha çoktur. Ben şiir dinletisi kavramını orada öğrendim. Daha önce ben “şiir”i “yazılan, okunan, duyumsanan bir şey” olarak biliyordum. Baktım ki kimi arkadaşlar bu konuyu geliştirmişler (ad vermeyeyim şimdilik), sahneye “şiir koyuyorlar”. Bu işe ben de “bulaştım” ve sanırım biz üç dört öğretmen arkadaş İAL’nin bir dönemine “şiir dinletisi damgamızı” bastık. (Bu “başarı” ortak çalışmanın sonucudur, unutulmasın.) Her öğretmen “kendince” katılıyordu bu işe, bir bakıma “herkes yeteneğine göre”… Kimimiz yetenekli öğrencileri keşfetmekte iyiydik, kimimiz çalıştırmada, kimimiz müzisyen öğrencileri buluyorduk, kimimiz afiş, davetiye konusunu çözüyorduk. Ama aslında temelde tek bir şey yapıyorduk hepimiz: Öğrencilerin önündeki engelleri kaldırıyorduk. Onlar bir araya gelince zaten başarı / ürün / güzellik ortaya çıkıyordu. Her işte olduğu gibi “yükselme ve çöküş” dönemleri burada da geçerliydi, bir dönem parladık ve sonra (bence) geriledik ve (en azından bizim ortak çalışmamız) bitti.

 Bu çalışmalarımıza ilişkin birçok şey söylenebilir, benim aklıma bugün Çav Bella geldi: Şiir seçimine çok özen gösteriyorduk. Öncelikle öğrencilerin dinletide okumak istediği şiirleri onlara soruyorduk, herhangi bir nedenle beğenmediğimiz bir şiir yerine kendimiz çeşitli şiirler öneriyorduk. Önemli bir sorun da ilgili şiire müzik seçmekti. Yan flüt, şiire çok yakışan bir müzik aracıydı, yan flüt çalan bir öğrenci bulunca çok seviniyorduk. (Bağlama, keman, gitar çalanları da unutmuyorum elbette.)  Neyse bir şiirin müzik konusu belirsizdi, öğrenci herhangi bir öneriyle gelmemişti. Ben şu anda şiiri anımsamıyorum ama içeriğine göre aklıma Çav Bella geldi. Yan flüt çalan öğrencimin adı Özgün’dü (soyadını söylemeyeyim). Öylesine “Çav Bella olsun.” dedim. Herkes birbirine baktı, sanki biraz “aşırı” bir parçaydı. Benim tutumum hep şu oldu: Biz kendimizi sınırlamayalım, bildiğimiz gibi çalışalım, onaya sunalım, sonrasına bakarız. Özgün, parçayı çalmayı bilmiyordu, “Öğrenirim.” dedi. Öğrendi, çaldı, denedik, şiire güzel gitti. Onay da çıkınca sahneledik. (Dinleti “gündüz” ve “gece” olmak üzere iki kez gerçekleştiriliyordu.) İlk dinletiyi sunacaktık, müdürü de çağırmak âdetti. Bu görev bana düşmüştü. Odasına gidip durumu söyleyip davet ettim. O sırada odasında 60. Yıl Anadolu Lisesi müdürü de vardı. (Kendisini tanımazdım ama “sıkı” bir MHP’li olduğu söyleniyordu.) Neyse bu iki müdür de (sahi bizimki Hilmi Hadimoğlu idi) dinletiye geldi, dinleti başladı. Sıra bizim Çav Bella’ya gelince, ben müdürlerin arkasındaydım, arkamızdan bir öğrencinin şaşkınlıkla “Bu Çav Bella değil mi?” diye yanındakine sorduğunu hepimiz duyduk. Az sonra MHP’li müdür (sanırım hırsla, öfkeyle) kalkıp gitti, bizimki kaldı. İyi ki dedim İAL’deyim, 60. Yıl’da değilim.

 


0 Yorum:

Yorum Gönder

Kaydol: Kayıt Yorumları [Atom]

<< Ana Sayfa